8 Aralık 2011 Perşembe

YAĞMUR...

  
  Bu günde geride kalaca, diğer günler gibi yaşanacak ve sonra yaşanmış sayılacakların yaşanmayan kısmını oluşturan bir gün belkide... 

  Ayak sesimi duyuyorum, birde başımın üstünde her an ağlamayı bekleyen kara bulutlar; o kadar parlak olup birden nasıl kararabiliyorlar? Ayak sesimi hala duyuyorum, kuru bir takırtıdan ibaret . Şimdiye kadar kaç adım attı acaba? Kaç yağmurla bir olup ağladı? Kaç kar tanesiyle dans etti? Kaç güneşle umuda yolculuk etti? Birazdan kaçıncı hüznünü yaşayacak? 
  Başımı kaldırıyorum göğe, ağlamak üzere bulutlar, o kadar birikmişki sıkıntısı taşmak üzere. Ve o ilk damla, o kadar güzel süzülüyorki inerken; sanki gein misali asil bir eda sergilercesine.... 
  Yaşanacak olan hüzün günlerce susuzluktan suya hasret toprağa bir umut belkide. Ağlayan gökyüzü suya hasret toprakla bütünleşirken, yağmurun hüznünü ve toprağın sevincini paylaşıyor ayaklarım. Diz gelmiş vaziyette oturuyorum yere; bu inanılmaz güzel manzarayı seyretmek istiyorum, ayak sesim olmadan. Ekllerimi açıyorum göğe, yavaş yavaş inen damlalara merhaba diyorum.. 
- Ey Yüce Rabbim o kadar büyüksün ki; göğü ağlatırken, yeryüzünü güldürebiliyorsun. Büyümeye hasret bir fidana umut, kuruyan bir nehre can veriyorsun.. 
Buram buram mis gibi toprak kokusu alıyorum, göğe açtığım ellerimi toprağa indiriyorum. Yağmur o kadar güzel ki, toprak suya doymak üzere, ıslanmak harika, toprakla bir olmak harika... 
  Yağmur hüzün demekti, belki bir ağlama hissi, belki bir sevinç nidasıydı. Ama herşeyiyle güzeldi. Sırıl sıklam olmak, toprakla, doğayla, öz le birleşmekti. Sağımda, solumda, önümde, arkamda insan yapımı hiç bir şey yoktu. Hepsi doğal, hepsi Rab'dandı ve huzurluydu.. Yüzüme düşen her damla, etrafa saçılan buram buram koku; buydu huzurkederiyle sevinciyle buydu öz... 
  Kalkmak istemiyorum toprağın üzerinden. Baldırlarıma kadar çamurlanan pantolonumu temizlemek istemiyorum, tekrardan dünya derdine dalıp zamanı tüketmek istemiyorum..Ortalıkta boş boş bir oyana bir buyana koşturan, bir amacın peşini güdermiş gibigörünen, halbuki zamanlarının boşuna gittiğinin farkında olmayaninsan grubunun içinde olmak istemiyorum. Ağlamak istiyorum herşeye, yaşadığım tüm hüzünlü anılarıma; gülmek istiyorum, mutlu olduğum dakikalarıma. Gerçeğini istiyorum, yalan ortamdan uzakta toprakla yağmurla....Gerçekten sevildiğimi bilmek istiyorum, sevdiklerim kadarıyla; oyunsuz yalansız düzensiz; sadece içtenlik, sadece doğallık, sadece dürüstlük...-ben- olmak istiyorum yağmurla, doğayla... 

  Yaşamak buydu, hayat buydu; gerisi boşkoşturmaca, gereksiz mücadele. Hayatta kalma oyunlarıydı; birirleri bir düzen kurmuş, çoğu nefisten ibaret. Oyunun kurallarını bozan, dışına çıkmaya çalışan yörüngesinden çıkmış bir uydu gibi kaybolmaya mecbur tutulan bir düzen. Nasıl bu düzenden kaybolmadan çıkılabilirdi? Hayatta kalabilmek için savaşacaksın derler; hayatta değil, hayatın dışında bir yörüngede kaybolmamak için savaşmak aslında. Bu hayatdeğildi çünkü? Boşuna koşturmacalar, çıkar sağlamaya uğraşmalar, korunmak bahanesinde güçsüzleri ezip geçmeler, 
yalandan dolandan, ten den ibaret olup ruhu dışa atanlar, hava peşinde yapılan aptallıklar... bunlarmıydı yaşam? 
  Yağmur, toprak, buram buram doğa; sessizlik,koşturmacadan uzak, insanlığımı hatırlatan duygularla beraber olmak, birşeylere anlam biçmeden yaşamak...buydu hayat, buydu yaşam.. 
  Yaşanmış ama yaşanmamış kısmında kalan bir günün içinde kalacaktı sadece bu günde. Yaşanmış ve yaşanacaklar kısmında olmalı bu gün.Yaşanmamış kısmı istemiyorum, yaşanmamış saymak istemiyorum. Hep yaşanmalı bu gün.Uydurma bir yörünge içine girilmemeli, hatırlanmalı insanlık ve öz.....
 Yağmurlu bir İzmir gününde fotoğraf makinama takılan salyangoz ağır ağır ilerlerken... (07.12.2011)

Kaynak: Katre

Hiç yorum yok: